Teşekürler Çağrı…

Sevgili Çağrı,

Bloga gelen ilk misafir yazı senden oldu. Teşekkür ederim. Seninle olan çok eski dostluğumuzun önemli bir kanalı da aslında yazı konusundaki aramızdaki usta çırak ilişkisidir. Üniversite yıllarında tiyatro kadar yazı da o gençlik döneminde tohumu atılıp bir daha da kardeşlik duygusu gibi hiç silinmeyecek dostluğumuzda önemli bir araç olmuştu.  Blogda bir ara bizim şu Taksim Gezi Parkının içinden geçerek yaptığımız Taksim Nişantaşı yürüyüşlerimizle ilgili de bir yazı koyacağım. Bloga gelen ilk yazının yazı konusundaki ustamdan gelmesi hoş oldu açıkçası benim için.

Zihin ve beden ilişkisi konusunda çok güzel bir yazı yazmışsın bence. İnsan benimkisi gibi gövdesinin kanser gibi bir belayla açık bir restleşmeye girdiği bu özel dönemde anlatmak istediklerini çok açık yaşıyor. Zihin bir an önce içinde durdukları kavanozdan evin her bir yanına dağılmış misketler gibi duran anılarını yeniden toparlamaya onları kendi renklerine göre yeniden düzenleyerek bir araya getirme gibi bir çabaya giriyor. Aslında belki de bu blog en çok bu işe yarayacak.

Kuşkusuz hayatımızda çok fazla şey var. Ancak aslında insan bu konuda biraz daha derin düşününce tüm olup bitenlerin belirli ana damarlar etrafında geliştiğini ayrımsıyor. Ben kendi hayatındaki ana damarları kabaca şöyle sınıflandırdım. Tabi önce ailem var. Annem ve babamın içinden çıkıp geldikleri köy ve köylülük var. Köyden kente göç var bir damarda. Sonra Eskişehir Anadolu Lisesindeki yatılılık günleri ve onun devamı gibi giden üniversite döneminde yine Anadolu Lisesinden kalan dostluklarla devam eden öğrenci evi var. Ve tabi belki de hayatımın en belirleyici damarlarından birisi olan İstanbul Tıp Fakültesi Tiyatro Kolu günleri var. Evlilik hayatım Capon ve Rüya tabi bambaşka bir damar. Sonra da son 10 yılımın içinde önemil bir yer tutan Aile Hekimliği süreci var. Tabi bu damarların etrafında kurulmuş yüzlerce binlerce ilişki var. Aslında zihnimdeki anıları bu raflara bu dostlarımla birlik olup bir yerleştirsem  olup  bitecek gibi geliyor bana herşey. Aslında bu blogda özlediğim şey biraz bu. O yüzden bloga bu damarlarla ilgili sayflar eklemeyi düşünüyorum yakın zamanda. Bizim aile, İTFTT Çocukları, Kocamustafa Paşa No:35 (öğrenci evim) ve Aile Hekimliği gibi sayfalar var aklımda. Dostlardan gelecek katkılarla yavaş yavaş anıları , sağa sola dağılmış eski yazıları, makaleleri, sunumları, öyküleri, resimleri bu raflara birer birer yerleştirelim istiyorum. Bu uğraşın bana iyi geldiğini söyleyebilirim. Kanserle yaşadığım bir tür meydan okumada gövdeme de iyi geliyor bu uğraş.

Tüm dostlardan yazı,resim,anı ne varsa bohçalarında bekliyorum.

Rıdvan Şahin

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Teşekürler Çağrı… için 2 cevap

  1. Tülay Ayrancıoğlu der ki:

    Rıdvan sana tüm kalbimle acil şifalar diliyorum inşallah bu süreci en kolay şekilde gecirisin.Çok cok gecmiş olsun.
    ITF-90
    Tulay (Bıcakcıoğlu) Ayrancıoğlu

  2. Ahmet Çağlar der ki:

    Sevgili Rıdvan,
    Anı deyince hiç aklımdan aklımdan çıkmayan bir yaz akşamı var…

    Sanırım ’89 yazıydı, Koşuyolu parkında, o zaman çocuklar için yapılmış ağaçtan oyuncakların olduğu yerde elimizde şarap şişesi yıldızları seyrederek uzun uzun sohbet etmiştik. Hatırlar mısın bilmiyorum. Benim zaman zaman aklıma gelir…

    Neler konuştuk tam hatırlamıyorum ama hayata atılmanın hemen öncesindeydik. Umut doluyduk, belki de önümüzdeki yıllarda yapacaklarımızdan konuştuk. Belki şarabın, belki de o günlerde ikimizin de başinda olan aşkın sarhoşluğuyla şimdi dinlesek nahif, hatta çocuksu denilecek planlarımızı konuştuk kim bilir…
    Her ne konuştuysak önemli değil. Benim aklımda kalan büyülü, huzurlu bir yaz gecesidir. Sanki orada üstünde oturduğumuz ağaçtan kalenin bize verdiği güvenle hayata dair iyimser, coşkulu, biraz cocuksu bir iyimserlik içindeydik. O gece zaman zaman benim aklima bir film karesi gibi gelir. İnsana iyi duygular veren, sakin ama derin film kareleri gibi…

    O zamandan beri uzun sohbet imkanımız pek olmadı. Bilmiyorum bu anıyı seninle daha önce paylaştım mı? İyi ki bu sayfayı oluşturdun.

    Yazmak insana iyi gelen bir şey. Yazdıkça insan ruhunu kaplayan o sert kabuğun içindeki öze ulaşabildiğini hissediyor.

    İnsaallah üç vakte yüz yüze görüşüp anılarımızı dillendiririz. O zamana kadar kendine iyi bak güzel kardeşim. Dua ve selam ile.

    Ahmet

Yorumlar kapalı.